Sultanahmet devlet aklıdır-XWE METİN AYÇİÇEK

XWE METİN AYÇİÇEK
aycicek@gmx.net

Kandil’in açıklamasını okuyunca bu düşüncede yalnız olmadığımı anladım: Evet, bence de Sultanahmet saldırısının tetikçisi kim olursa olsun, eylemi doğrudan doğruya MİT gerçekleştirdi.

Bunu ayrıntıda incelemeye, irdelemeye gerek bile yok. Kuruluşundan beri İttihat Terakki gibi resmi cinayet örgütleri ya da Topal Osman, Abdullah Çakıcı, Ağca, Sedat Peker gibi gayrıresmi katillerle ortak çalışmayı gelenek haline getirmiş olan Türkiye’yi tanıyan, Türkiye tarihini az çok bilen herkes bunu çok rahatlıkla görebilir. Ankara’da Uğur Mumcu’yu, İstanbul’da Hrant Dink’i, Paris’te Sekine’yi, Fidan’ı, Leyla’yı, Diyarbakır’da Tahir Elçi’yi kim öldürdüyse; Roboskî, Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamlarını kim yaptıysa Sultanahmet Katliamı da onun marifetidir. 

Özgür basın haberciliğiyle değil gerçeğin üzerini örtmekle görevlendirilmiş magazin haberciliğiyle beslenen bir toplumuz. Siyasal ya da sosyal olayları, siyasetin ve sosyolojinin bilimsel dinamikleri içerisinden ilişki ve çelişkileri gözeterek alt yapılarını anlamaya çalışmak yerine, sorunları tetikçiyle çözmeyi yeğleyen bir cehaletle biçimlendirilmiş bir toplumuz. Birinci Dünya Savaşını “iki mermi bir katille” açıklayabilme kültürsüzlüğünü yakalamış bir toplum olarak, katil önümüzde dururken “Uğur Mumcu’nun katili neden bulunmadı?” diye sorabilmemiz, bu cehalet düzeyinin ifadesidir. Bu nedenle analiz gücü köreltilmiş, algı yönetimine açık bir toplum haline gelmişiz. Bir nehrin akışını, suyun derinindeki akıntılara bakarak değil, üzerindeki köpüklerin hareketine bakarak tanımlayabiliyoruz. Oysa iç dinamiğe ilişkin tanımlar yapılmadan, iç dinamiğin etkisiyle yönlenebilen dış etkiler üzerine konuşmak hiç de açıklayıcı olmamaktadır.

Siyasal cinayet ya da katliam girişimlerinde düşünme yöntemimiz de aynı olmaktadır. Zihnimizi bu tür bir eylemi yaratan nedenler üzerinde yoğunlaştırmak yerine “tetikçi aramakla” sınırlıyoruz. Böylece tetikçiler bulunsa da eylemler kendilerini tekrar ede ede tarihi etkilemeye çalışmaktadır. Örneğin Uğur Mumcu’nun katilini araştırmak isteyen bir kişinin, öncelikle 1991 Körfez Savaşı’nda “bölgesel dış politikada değerli yalnızlığa itilmiş” Türk sömürgecilerinin Ortadoğu ve Kürdistan ilişkilerini araştırması gerekir. Bölgede yerleşmiş olan ABD’nin Çekiç Güç’ünün rolünü; Şubat 93’de yaşanan Eşref Bitlis ve Ekim 93’te Binbaşı Cem Ersever cinayetlerini; 93 Mayıs’ta, Bingöl’de öldürülen 33 askerin katledilmesi olayını; Temmuz 93’teki Madımak ve Başbağlar olaylarını çözmemiz gerekir. Devletin cellatbaşı Mehmet Ağar’ın bu cinayet üzerine söylediği “tuğlanın birini çekersen duvar göçer” sözünün altında yatan sır perdesi kaldırılmadan Muğlalı’nın gerçekleştirdiği Özalp’daki 33 Kürt köylüsünün katledilmesi olayını çözebilmek mümkün değildir. TBMM Başkan vekilliği de yapmış olan Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’nun, üzerine oturduğu devlet koltuğunun büyüklüğüne rağmen, sorunu çözmeye yönelik bir adım atamamasının altındaki sır perdesi kaldırılmadan ne devlet gerçeğimiz, ne de siyasal suikastlar, katliamlar tarihi açıklanabilir.

Şimdi yaşananları bir de bu çerçevede gözden geçirmek gerekir: Ortadoğu’da yeniden düzenlenmek istenen sınırlar sorunu ve bölgedeki dengeleri alt üst eden Made in Türkei IŞİD oyunu. Aklıma gelmişken sorayım: Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi denilen emperyalist siyaset tamamen mi ortadan kaldırıldı yoksa Yeni Dünya Düzeni denilen projesinin yeni bir adımına mı evrildi? 

Tabi bütün bunlarla boğuşmaya yönelik adım atmadan önce de Türkiye Diktatörünün kendi elleriyle ve gırtlağına kadar gömüldüğü Barış Süreci olayını ani bir çıkışla bütünüyle reddetmesinin altındaki nedenleri iyi analiz etmek gerekir. Elbette “bu diktatör de bütün diktatörler gibi büyük bir yalancıdır” diyerek sorunu çözmek mümkün değildir. Çünkü bir diktatörün aklı bir bireye özgü, gücü kendinden menkul, hikmeti kendinden menkul özel bir akıl olarak kalamaz. Devletle özdeşleşmemiş, yani egemen sınıfların çıkarlarıyla bütünleşmemiş hiçbir akıl yönetici akıl olarak devlet yönetiminin başında yer alamaz. Sezar’dan, Kennedy’e, Olaf Palme’ye bin yıllardan beri ve yakın tarihlerde, tarihin yaşadığı büyük suikastlar devlet aklıyla yolları ayrışmaya başlayan, özelleşmeye yönelen akıllara yönelik devlet düzenlemeleridir. 

Hrant Dink cinayetini (katil yakalandı dense de) çözmeyen akıl ile Paris’te Üç Kürt Kadın Devrimcinin katlini (katil yakalandı dense de) çözmeyen akıl aynıdır. Biliyoruz ki Tahir’in başından giren kurşun, Tahir’in başının yanındaki devlet eliyle yönlendirildi, korundu. 

Diyarbakır’daki IŞİD iziyle, Suruç’taki, Ankara’daki ve Sultanahmet’teki parmak izi aynı. Tetikçi kimdir, çok da ilgili değilim. Çünkü katilin devlet olduğu aylardır Cizre’de, Şırnak’ta, Nusaybin’de ve diğer Kürt kentlerinde süren örnekleriyle de açıktır, ortadadır. 

Göz görmek istediğini görür, ötesini ayıklar ve beynin çöp sepetine atar. Fakat akıl bilir ki çöp sepetinden yayılan koku, bir gün bütün kenti tehdit eden bir salgın hastalığın kaynağının işaretidir. 

Yorum bırakın