CHP’de Kürtsüz yenilenme kurultayı- HEVAL TAHA

HEVAL TAHA
hevaltaha@riseup.net

CHP bu hafta sonu (bugün ve yarın) 35’inci Olağan Kurultayı’nı toplayacak. Sloganı “değişim ve yenilenme” olan kurultayın 35’inci olduğunu vurgulamak, bir bütün olarak CHP tarihine sahip çıkıldığını gösteriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin ilanının ardından 24 Anayasa’sı ile yürürlüğe konan inkar, imha ve asimilasyon politikalarının yaratıcısı ve uygulayıcısı CHP’nin tarihsel mirasına bir gönderme bu “35’inci Olağan Kurultay” vurgusu. Bugün iflas etmiş bu resmi ideolojinin mimarı bir parti kurultayını “değişim ve yenilenme” sloganı ile toplayınca da doğal olarak beklentiler de belli bir yönde yoğunlaşıyor.

Geçmişe sıkı sıkıya bağlı politikaları ile Kürt seçmeninden neredeyse hemen hiç oy alamayan CHP’nin bu eski paradigmadan sıyrılarak tüm halkların ortak çıkarına olacak yeni politikalar ortaya koyması beklenir bu “değişim ve yenilenme” kurultayından.

Oysa görünen o ki Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’de “değişim ve yenilenme” denince yukarda vurgulanan beklenti anlaşılmıyor. Zira CHP’nin bu kurultayında yapacağı en köklü “değişim ve yenilenme” 60 kişinden oluşan Parti Meclisi üyelerinin yaklaşık 40’ını değiştirme girişimi olarak görülüyor. Yani CHP 35. kez partinin temel politikaları, sorunlara çözüm önerileri konusunda kendi sığ politikasını yeniden üretmenin ötesine geçemeyeceği bir kurultay daha topluyor. 

CHP’nin bir kez daha seçilmesine kesin gözüyle bakılan genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 14 Ocak günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan röportajı da bunu doğrular içeriksizlikte. Cumhuriyet Gazetesi’nin ülkede bir Kürt sorunu yokmuş kıvamındaki suya tirit soruları bir yana, Kılıçdaroğlu’nun da gündeminde böyle bir sorun olmadığı anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu’nun uzun röportajı boyunca “Kürt” kelimesinin bir tek kez bile geçmemesi bunun en somut kanıtı. CHP Milletvekili İlhan Cihaner’in kısa bir süre önce gittiği Kürdistan izlenimlerini aktarırken, “İşgal edilmiş bir bölge görünümü… (CNNTürk, Herşey, 23 Aralık 2015)” ifadesi kullanmasına karşın Kılıçdaroğlu’nun sessizliği yeni CHP yönetiminin de inkarda ısrar edeceğini gösteriyor .

Ülkeyi kısır bir anayasa-başkanlık sistemi tartışması içinde tutmayı politika olarak sunan Kılıçdaroğlu, HDP’yi de bu dar alana sıkıştırma hesabı yapıyor.  

Şöyle söylüyor Kılıçdaroğlu, “HDP’nin çok açık ve net başkanlık sistemine karşı olduğunu açıklaması lazım. AKP kanadından HDP’nin belli çevreleriyle Başkanlık sistemi için yakın temasa geçildiğini biliyoruz. (Neyin karşılığında sorusu üzerine) Hepimiz üç aşağı beş yukarı tahmin ediyoruz. Bölgesel özerklik konusunda güvence verileceği ve başkanlık sisteminde bu bağlamda AKP’nin desteklenmesi gerektiği, böyle bir pazarlığın olabileceği yönünde güçlü işaretler var.”(14 Ocak, Cumhuriyet) Kılıçdaroğlu HDP ile AKP arasında bir “yakın temastan” haberdar olduklarını söylüyor. Bu polisiye, gizemli üsluba gerek yok. Kılıçdaroğlu varsa bildiğini açık seçik söylemeli. HDP’yi başkanlık tartışmaları üzerinden dar siyasete malzeme yapması AKP’nin değirmenine su taşımaktan başka bir şeye hizmet etmez. Zira HDP’nin başkanlık konusunda “net” tavır takınmasını isteyen Kılıçdaroğlu, CHP’nin demokratikleşme, Kürt kimliğinin anayasal olarak tanınması yani eşit yurttaşlık ve diğer özgürlükler konusunda en ufak bir kırıntı sunmuyor. 

Kürdistan’da oy oranı 1.2 ile 1.3 arasında gidip gelen CHP’nin Kürt halkına bir şey söylemek yerine HDP’ye karşı kullandığı sorgulayıcı, üstten bakış, tabela partisi olmanın da ötesinde Kürdistan’da ancak bir kaç kişi ile temsil edilen CHP’de değişimin geriye dönük olduğunu gösteriyor. 

Yine, CHP’nin “değişim ve yenilenmesi” parti sözcüsü Haluk Koç’un Barış İçin Akademisyenler girişimine destek veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’na verdiği cevapta saklı. Tayyip Erdoğan tarafından imzacıları tehdit edilen Barış İçin Akademisyenler bildirisi hakkında şöyle diyor Koç, “İçeriği konusunda bizim de eleştirilerimiz var. Olay tek yanlı çözümü değil, devlet tabi ki güvenlik için terörle mücadelede her şeyi yapacaktır. Bunu yaparken ulusal ve uluslararası hukuka, insan haklarına bağlı kalmak devlet tarifinde olan bir olaydır.”

“Devlet terörle mücadelede her şeyi yapar” dedikten sonra hukuk vurgusu yapmak bir Türk devlet politikasıdır. Ve katliamlara varana kadar her türlü yaşadığı yolu uygula, sonra hukuki gerekçeler uydur anlamına gelir. CHP’nin geçmişinde de bunun pratikleri ziyadesiyle mevcuttur. Bu devlet tarifi Türk devletine mahsustur. Koç’un CHP adına sarf ettiği bu devlet savunusunun, kutsamasının AKP’nin savunduklarından farkı nedir. 

Yeni transferi Doç. Selin Sayek Böke’nin ortaya koyduğu liberal politikalar ile “laik, cumhuriyetçi” İstanbul sermayesine iktidara geldiklerinde düzeni bozmayacağı mesajı-sözü veren CHP konu Kürt sorunu olduğunda Haluk Koç eliyle resmi ideoloji yeniden üreten söylemine geri dönüyor. CHP kulislerinden yansıyan bilgilere göre de aralarında Tanrıkulu’nun da bulunduğu ve CHP içinde “sol” olarak adlandırılan bazı isimlerin Parti Meclisi’ne girmeleri zor görünüyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun göstermelik de olsa Tanrıkulu’nun Kürt kontenjanından PM’ye girmesi karşılığında MYK üyeliği ve dolayısıyla genel başkan yardımcılığına getirilmemesi için pazarlık yürüttüğü konuşuluyor.