Kürtler ‘bin yıllık kardeşliği’ sorguluyor- HACER ALTUNSOY

HACER ALTUNSOY
xece14@gmail.com

Kürtler ‘bin yıllık kardeşliği’ sorguluyor

Yıllardır Kürtlere ‘bölücü’ yakıştırmayla yapılmadık şey kalmadı. Cumhuriyetin kuruluşundan beri bölünme paranoyası günümüze kadar toplumu çürüten bir hastalık haline geldi. Çünkü hiç bir dönem bu hastalığı iyileştirme çabası gelişmedi, aksine sürekli ‘bölücü iç ve dış mihraklar’ söylemleriyle derinleştirildi.

Yaklaşık yüzyıldır asimilasyon ve inkar politikaları karşısında Kuzey Kürdistan’da yaşanan isyanlarda ‘bağımsız Kürdistan’ talepleri sürekli dillendirilse de bu talebi karşılayacak ulusal çapta ne bir örgütlülükleri, ne de hazırlıkları oldu. Dolayısıyla her isyan sonrası inkar ve asimilasyon politikaları da katmerleşti.

Sürgün, göç, cezaevleri ve derken toplumun önemli bir kısmı kendi kimliğini ya inkar etti, ya da sakladı. Kürt Özgürlük Hareketi ile birlikte Kürtler kendini inkar sürecine son verdi. Bedelleri çok ağır olan bu süreçte Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği paradigmasal değişimle birlikte, Kürt sorunun demokratik çözüm talebi Kürtler tarafından benimsendi, kabul edildi. Yani demokratik bir sistemle halklar, inançlar kendini inkar etmeden ortak yaşayacaktı. Ancak bu çözüme de AKP Hükümetinin oyalamacı yaklaşımıyla halen imha ve inkar siyasetinin devam ettiği anlaşıldı. İşte hendeklerin kısa tarihi budur. Kürtler kendini yönetmek istiyor. Bunu yaparken, Türkiye halklarının da aynı haklara sahip olması gerektiğini söylüyor. Bunun için sınır talep etmiyor, bütün farklılıkların zenginlik olduğunu, biri eksilse ortak yaşamın fakirleşeceğini söylüyor. Yıllardır ‘biz ayrılmak istemiyoruz’ diyor. Ama ‘kendimizi inkar da etmeyeceğiz’ diyor. Yani Kuzey Kürdistan halkı kendini inkar etmeden ortak yaşamaya hazır olduğunu belirtiyor. Bunun karşısında gelişen ise ‘hayır siz bölücüsünüz, teröristsiniz’ oluyor. Doğmamış bebeğe de, 85’indeki ihtiyara da söylenen bu.

Ağustos ayından itibaren gelişen özyönetim direnişleri statü talebini somut olarak ifade ediyor. Üstelik en asgari ve ortak yaşamı öngören bir talep. Kürtler diyor ki; bin yıllık kardeşlik böyle olmaz. Her gün yaşadığım topraklarda çocuklarımı öldürüyorsunuz, halen dilim, ismim yasak. Bin yıllardır yaşadığım toprak üzerinde bile hakkım yok. Böyle kardeşlik değil köle bile olunmaz. Kürtler bin yıllık kardeşliği sil baştan sorguluyor. Özellikle aylardır kuşatma altında yaşam mücadelesi verdikleri ilçelerde, çocuklarının cansız bedenlerini buzdolaplarında sakladıklarında, TOMA’ların insanların kafalarını ezdiğinde, hastaneye yetişemedikleri için yolda yaşamlarını yitirdiklerinde, anne karnında öldüklerinde daha fazla sorguladılar. Bunları yaşarken Batı’da ki kardeşlerinin buna sessiz kalmayacağı inancı vardı. Demek ki hep bir beklenti yansıdı. Uzun süredir Cizre’de olan HDP Şırnak milletvekili Faysal Sarıyıldız İMC’ye katıldığı bir programda; “Bölgede önce batıya bir sitem vardı. Şimdi büyük bir öfke var. Bu kopuşa götürür” diye uyarıyordu.

Kürt halkının özyönetim talebi adeta turnusol kağıdı rolünü oynuyor. Kimler ortak, demokratik, eşitlikçi bir gelecek istiyor, kimler inkar, imhadan yana tavır gösteriyor? Bu da çok net ortaya çıktı tabii. Türkiye’de, demokrasiden yana olan aydın, sanatçı, gazeteci, Aleviler, sol, sosyalist partiler, gençler, kadınlar yeni yeni seslerini çıkarmaya başladı. Ve kim barış ve müzakere istediyse, Kürt halkına destek verdiye linç girişimi ile karşılandı, karşılanıyor. Adeta ‘dokunma yanarsın’ denilerek demokratik kesimler sindirilmek isteniyor.

Böyle olmasında devletin inkar, imha zihniyeti kadar bizzat AKP’nin politikalarının payı var. Çünkü bu politikalar başta Kürt halkı olmak üzere AKP iktidarı boyunca bütün muhaliflere uygulandı. Devletin bütün organlarını denetime aldıktan sonra daha pervasızca yapılır oldu.   

Erdoğan; iktidarı sürecinde bütün muhalifleri ‘aziz milletim hesabını görecektir’ diyerek Nazi Almanya’sının ‘halk’ını yaratmaya çalıştı. Murray Bookchin, Nazizmin göklere çıkardığı Alman halkını ‘liderlik ilkesine’ feda ettiğini vurgulayarak; Nazizmin başarısını ekonomik reçetelerin değil, toplumsal yenilenme idealinin oluşturduğunu belirtir. Benzerliklere değinmeyeceğim ama bu tespitte ‘yeni Türkiye’ sloganını hatırlatmakta fayda var. AKP iktidarı ile birlikte, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinden madden ve manen beslenen kesimlerin bilfiil asimilasyon ve inkar politikalarının uygulayıcısı olmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Sedat Peker gibiler buna öncülük yapmaktadır. Yine TBB Başkanı Feyzioğlu gibi ulus devlet zihniyeti ile mest olmuş adalet savunucusu kesimlerin adaletten inkar ve imha politikalarını anladıkları netleşti.

 Şimdi başa dönersek; Kürtler inkarsız bir ortak yaşam arayışını her fırsatta dilendiriyor. Ortak yaşam ısrarı tek taraflı olamaz. Ne kadar ısrarlı olacağını da Türkiye’nin demokratik çevrelerinin desteği belirleyebilir. Peki ya Türkiye halkları, Türk toplumu inkarsız bir ortak yaşam ve gelecek istiyor mu? Yoksa halen ‘ya benimsin, ya toprağın’ naralarına devam mı edecek? Bu yaklaşık yüzyıllık bir yüzleşme sürecidir. Şimdiye kadar ısrarla kaçınılan devlet politikaları ve başta Kürt halkı olmak üzere devrimci, demokrat, sosyalist kesimlerin de gerçek niyet ve niteliğini ortaya çıkaracak bir dönemdir. Kimlerin neden yana oldukları her geçen gün biraz daha netleşmekte ve netleşecek. 

Yorum bırakın