Pratik bir çözüm önerisi olarak Demokratik Özerkliğin safahati – FERDA KOÇ

FERDA KOÇ

Demokratik Özerklik önerisinin “sadece Kürdistan için değil, tüm Türkiye için bir doğrudan ve yerinden yönetim yapısı” biçiminde geliştirilmesi, aslında Kürt sorununu, Ulusların Kaderini Tayin Hakkı’na (UKTH) göre (bağımsız devlet veya bölgesel özerklik gibi) bir statü talep etmeden çözmeyi amaçlıyordu. Dikkat edilirse, özerkliğin içeriğini oluşturmaya yönelik açıklamaların hiçbirinde “ayrılma hakkı”, ya da ayrılma hakkına doğru ilerletilebilecek unsurlar ileri sürülmedi. (Zaten Öcalan’ın kendisi de diyalog sürecinde mesafe alınmaya yakın olunduğunu hissettiği durumlarda “statü talebinin olmadığı”nı söylemiştir.) “Demokratik Özerklik”, Kürt sorununun Türkiye sınırları içerisinde ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesiyle çözülebilmesi için ileri sürülen bir yöntem olarak dile getirildi.

Öcalan’ın bu “açılım”ı, Kürt ve Türk liberalleri tarafından “Türkiye’deki Kürt sorununun Avrupa Birliği Özerklik Şartı’ndaki çekincelerin kaldırılmasıyla kapıdan içeri sokulabilecek bir idari reformla çözülebileceği; Kürt sorununun çözümünün Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin neoliberal dönüşümü süreci ile uyumlu ve ilerletici bir modelinin oluşturulabileceği” biçiminde okundu ve alkışlandı. Bunun tam karşısında, Türk “devletçi solcuları“ ve Kürt “ilkel milliyetçileri”, (Emperyalizme/Türk devletine) “teslim olduğunu” ileri sürerek Öcalan’a lanetler okudular.

Ama pratik, ne liberallerin ne de milliyetçilerin umduğu gibi ilerledi. Suriye’de ABD-Türkiye güdümlü “İslamcı muhalefet”in kuyruğuna takılması, Türkiye’de AKP iktidarının payandası olması beklenen Kürt hareketi, tam aksi yönde ilerledi. PYD’nin önderliğinde kurulan Suriye Demokratik Güçleri, Suriye iç savaşının seküler ve yerel çözümüne yönelen bir güç merkezi olarak şekilleniyor. HDP’nin parlamentodaki varlığı ve barikata çıkan silahlı Kürt direnişi AKP-Erdoğan’ın fiili başkanlık rejiminin “yıkmadan ayakta kalamayacağı“ bir düşmanı oldu. Ortadoğu ölçeğindeki Kürt siyasi sürecinin “Barzani’nin kucağında Ortadoğu’nun ikinci İsraili’ni oluşturmaya gideceği” varsayılırken, KCK sistemi içindeki güçlerin Kürdistan’ın bütün parçalarında yarattığı etkiler, bu hesapları bozdu. Neoliberal yeni sömürgecilik politikalarının AKP eliyle uygulamaya sokulan “İkinci Kuşak Yapısal Dönüşüm” hamlesiyle gündeme gelen “desentrilizasyon” modeli, yerel yönetimlere, Kürtlerin talepleriyle uyumlu bir yetki devri getirmedi; tam tersine eskisinden çok daha baskıcı ve merkeziyetçi bir yönetim modelinin altyapısını oluşturan ve en sonunda AKP-Erdoğan’ın “İslam-Türk Sentezi” faşizmine varan bir “yapı söküm” süreci olarak işledi. AKP’nin neoliberal “ileri demokrasisi”de (ala Turka “Führer”) “Reis”de simgelenen bir faşizm periyodunda tekemmül etti.

Geldiğimiz noktada “Demokratik Özerklik”, müzakere masasının “neredeyse hiçbir şeyi değiştirmeden her şeyi değiştirecek” mucizevi formülü olmaktan çıktı, yoksul Kürt genç kadın ve erkeklerinin kurduğu barikatların arkasına geçti. İslam Devleti-sonrası (Post-IŞİD) Türkiye, Irak ve Suriye’sinin “Demokratik Konfederalizm” ile uyumlu (AB “rüyası” benzeri) bir Ortadoğu “birliği”nin çekirdeğini oluşturmasının olanaksızlığı ise ortada; Ortadoğu’nun tüm halkları arasında serbest ve gönüllü ilişkilerin bölgedeki emperyalist ve yerel egemenlerin gölgesi altında yaşam bulamayacağı açık.

Demokratik özerkliğin “öz savunma” hareketleriyle kaynaşarak geliştiği, neoliberal yeni sömürgeciliğin AKP-Erdoğan faşizmi olarak olgunlaştığı günümüz ortamında, bu çözüm modelini “geri dönülecek akıl yolu” olarak tartışmanın ve görmenin olanaklı olmadığını anlamalıyız. 

Olan oldu. Egemenlerin Türk ve Kürt orta sınıf aydınlarına kurdurduğu öforik/paranoid hayallerin sonuna geldik. “Demokratik Özerklik”, artık “Türkiye devletine” yapılan bir öneri değil, Türkiye halkına yapılan bir çözüm önerisine dönüşmüştür. “Türk” ve “Kürt” sol hareketleri artık bu öneriyi, Türkiye ve Kürdistan’daki muhalefet süreçlerinin ortak hedefi olarak programatize edip edemeyeceğini tartışmak zorundadır. Bu açıdan, birbirimizi anlayabileceğimiz kadar deneyimimiz de oldu.

Bu durumda Kürt hareketinin Kürt sorununu çözmek için devlete önerdiği, ama ancak “bizimle”, yani Türkiye’nin sol, demokratik güçleriyle gerçekleştirilebileceği ortaya çıkan bu “demokratik Türkiye modeli” (Öcalan buna “demokratik Türkiye ulusu” diyor) karşısında sosyalistler olarak konumumuzun ne olması gerektiğini tartışmamız gerekiyor.

Yorum bırakın