Kadına karşı şiddetin şiddetle ilişkisi – GÜLSEREN YOLERİ

GÜLSEREN YOLERİ
g.yoleri@gmail.com

Kadına karşı şiddetin şiddetle ilişkisi

Kadına karşı şiddetin önlenmesi devlet, hükümet ve muhalefet herkesin dilinde, ancak bırakın önlenmesini artarak devam ediyor. Çalışma yaşamından özel hayata her alanda karşımıza çıkan bu şiddetin en önemli nedeni erkek zihniyet, önlenememesinin asıl nedeni ise şiddettin devlet eliyle, her yerde ve zamanda hayatın olağan bir parçası haline getirilmiş olması ve bu konudaki ısrar. Bu nedenle, kadına karşı şiddetin önlenmesi bir hayalden öte geçemiyor bu gün, malesef.

Kadına karşı şiddetin gerçek anlamda önlenebilmesi; hem erkek zihniyetin geçirmesi gereken ve kendi inkarına yönelmiş önemli bir değişimi, hem de genel olarak şiddetin devlet yönetiminde, siyasette, toplumsal ve bireysel yaşamda son bulmasını gerektiriyor. Ancak şiddetin farklı tezahürleri ırkçılık, ayrımcılık, fiziki şiddet, ötekileştirme, aşağılama söylem ve tutumlarının revaçta olduğu bu gün, yaşadıklarımız tam tersi yönde ilerlediğimizi gösteriyor. Özellikle devlet katında meselelerin şiddet yöntemleriyle çözümünün tercih edilmesi, toplumu da her kademesinde şiddete itiyor. Balık baştan kokuyor yani, ancak kuyruktaki koku da burnumuzun direğini kıracak cinsten. 

A: “Sezen Aksu’yu dinlemem ben. Hele konserine asla gitmem, nasıl biri olduğunu bilmeyen mi var?” B: “Kürtlerin bayramında sahneye çıkmıştı.”… A: “ırkçı değilim diyemem valla.” B: “Efendim?” A: “Irkçı değilim diyemem, kimse kusura bakmasın. Hem beni onlar getirdi bu hale”. B: “Aynen” …A: “Geçen yıl sabah makyajım yarım saat sürüyordu. Şimdi…” Bu muhabbet arka koltuğumda oturan iki kadın tarafından yapılıyordu. Yüzlerine bakmak için, ineceğim durağa gelmeden ayağa kalktım. İyi giyimli, 20’li yaşının başlarında iki genç kadın. Özel bir üniversitenin önündeki duraktan binmişlerdi ve belli ki öğrenciydiler. Birinin elinde bir ayna vardı ve kaşlarını boyamakla meşguldü, otobüsün kalabalığına aldırmadan… 

Ben Kürtleri sevmem, ya da Türkler bu ülkenin sahibi falan gibi çok duyduğumuz laflar etmiyorlardı. Dünyanın pek çok yerinde suç olarak kabul edilen ırkçılığı açıktan savunuyorlardı. Özel bir üniversite öğrencisi, yarın bir yerlerde yönetici olarak karşımıza gelmesi gayet mümkün bu genç kadınları, pervasız itiraflarını düşünürken ve hayretle anlatırken arkadaşlarıma, İstanbul Teknik Üniversitesi( İTÜ) Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, Katı Yer Bilimleri Bölümü hocalarından Prof.Dr. Celal Şengör’ün röpörtajını okudum. 12 Eylül’ü ve Kenan Evren’i her hali ile onayladığını, dışkı yedirmenin işkence olmadığını, eğitimi olmayanların oy kullanmaması gerektiğini, ülkenin oligarşi ile yönetilmesi gerektiğini ve daha neler neler söylüyordu. Eski bir röpörtajında da; 13-14 yaşlarındayken oynadığı oyunlarda Führer rolünde olduğunu anlatıyordu. Bilimin ya da yaşamın insan yanıyla ilgilenmiyordu. Bunu anlamlı da bulmuyordu hatta. Öğretmeni böyle olursa öğrencisi daha nasıl olur endişelendim inanın. 

Ayrıca hakkında yazılan bir yazıya konu edilen bir mailinde yazmış; Otizmin en şanslı hali, hafif asperger sendromu teşhisi konmuş kendisine. Bu hastalığının sağladığı avantaj olmasa bu kadar başarılı olamazmış, falan.

Tayyip’in faşist, ırkçı, aşağılayıcı, tutarsız davranışları karşısında hemen sara hastası olduğuna dair yazılıp çizilmeye başlar. Bu da otistik miş. Yazııık! Hem, bir radyo programına katılıp, 12 Eylül’de Diyarbakır zindanında kendisine ve arkadaşlarına dışkı yedirilen Dr. Sinan Olcan karşısında da özür dilemiş, baksana. 

Aslında bir yandan da seviniyorum bu duruma. Türkiye gibi demokrasi, barış, insan hakları kültürü olmayan, kadına, çocuğa, doğaya, kısaca para ve güç dışında hiç bir şeye saygısı olmayan bir ülkede bile ırkçı, faşist tutum ve söylemler ancak bir hastalığın arkasına saklanarak söylenebiliyor. Bu bile bir şeydir, küçümsemeyin. Hala bu şiddet sarmalından kurtulmak için şansımız olduğunu gösteriyor. Bu röpörtajın ardından Kadıköy Belediyesi, Şengör’ün katılacağı bir etkinliği iptal etti. Ülkeye ırkçı, faşist öğrenciler yetiştirmek istemiyorlarsa aynı sorumlu davranışı İstanbul Teknik Üniversitesi’nden de bekliyoruz.

Yorum bırakın